Yazar Lütfullah Kutlu ile iş kitapları kategorisinde yayımlanan eseri İş İşten Geçmeden’de altını çizdiği bazı noktalar üzerine kısa bir sohbet gerçekleştirdik.
“Hikâye, istatistiklerden daha önemlidir,” diyorsunuz. Bir finansçı olarak paylaştığınız bu ifadeyi nasıl yorumlamalıyız?
Bu ifade, benim uzun, heyecanlı ve maceralı iş hayatımın oluşturduğu en önemli tortulardan biri. “Hikayen önemlidir; istatistiklerden, rakamlardan, kuru yorum ve analizlerden daha mühimdir çoğu zaman. Düşündüklerini, hedeflerini, geleceğini ifade eden hikâyendir. Hikâyeni içinde anlatamıyorsan, o kuru kalabalıklardan oluşmuş Power Point sunum dosyalarını bir kenara fırlatıp atabilirsin. İnsanları etkilemenin ve hedeflerine doğru ikna etmenin yolu sağlam hikayelerden geçer.”
Bu bir çelişki değil; tam aksine ekibinizi, paydaşlarınızı hatta patronlarınızı hedefe sadece rakamlarla yönlendiremeyeceğiniz gerçeğinin ifadesi. İşin içinde heyecan, coşku, motivasyon, iddia olmalı. Bunlar da bir “hikâye” oluşturmadan mümkün değil. Çünkü insanlar sadece beyinleri ile inanmıyorlar, ikna olmuyorlar, motive edilemiyorlar ve gerekli enerjiyi kazanamıyorlar maalesef; devreye kalbi ve duyguları da sokmak gerekiyor. Fikirleri duygularla birleştirip çok daha güçlü bir etki oluşturmanın en doğru ve güvenilir yolu güzel ve sağlam bir hikâye üretmekten geçiyor.
– ”Delegasyon vezir de eder, rezil de eder,” ise, delegasyonla vezir olmanın sırrı nedir?
Bu sır; doğru, efektif, sonuca yönelik, kurum menfaatlerini gözeten, şahıslara değer katan, yeni ve çekirdek ekipler oluşturan, eğiten, kişiliği güçlendiren, yönetme yeteneği kazandıran, liderlik vasıfları edindirten, dahili ve harici tüm krizlere karşı koruma kalkanı vasfı oluşturan, kuruma sadakati, enerjiyi ve coşkuyu arttıran türden bir delegasyon yeteneği geliştirebilmek. Eğer delegasyon faaliyetleriniz ana çıktı olarak yukarıdakileri üretebiliyorsa siz “vezir olan yöneticilerden” olursunuz. Vezir eden bir delegasyon yeteneğinin özünde kendine güven, kurumun değerlerine güven, genelde insana özelde ekibe güven, velhasıl nihayetinde güven duygusu yatıyor.
Madalyonun öteki yüzünde, delege edememe hastalığının kökeninde ise korku yer alıyor. Gelecek endişesi, koltuk kaygısı, bilgi tekelini kaybetme korkusu, başvurulan adam imtiyazının yok olacağı düşüncesi vs. Bunların hepsi de geçmişin yönetim felsefesinde kalması gereken, acizlik ve yetersizlik göstergesi davranışlar. Oysa günümüzün aşırı rekabetçi dünyasında doğru delegasyon yeteneklerine sahip değilsek hem kişisel hem de kurumsal olarak oyunun dışında kalacağız, bu kesin bir gerçek.
– Kitabınıza da başlık olan ifadeyle, “iş işten geçmeden” dememek için yani şirketimizle ilgili sağlıklı değerlendirme yapabilmek için neleri göz önünde bulundurmak gerekir?
Bence en önemli sorun şu: kurumlarımızda “veri” biriktiriliyor, anlamlı “bilgi kümecikleri” ve “geleceğe yönelik olumlu bir yorumlama” yeteneği, istisnalar dışında, gelişmiş değil. Yaklaşan tehditlere bakış, departmanlara ayrılmış ve dolayısıyla parçalanmış durumda, gereken “bütüncül bakış açısı” bir türlü yakalanamıyor. Bilmecenin farklı parçaları, farklı departman ve şahısların ellerinde, kimse resmin “bütününü” göremiyor. Teoride parçaları birleştirmesi ve resmin bütününü oluşturması gereken üst yönetime ise filtreden geçmiş ve çoğu zaman manipüle edilmiş bilgi parçacıkları geliyor. Hassas ve tehditlerden bahseden yorumların üzerleri çoğu zaman muhalif veya felaket tellalı görünmemek adına örtülüyor.
Sadece bilgi dağınık olarak kalmıyor bugünün çok başlı, çok departmanlı, çok merkezli kurumlarında. Sorumluluk da aynı şekilde dağılıyor. “Nasılsa biri çözer” denilerek yaklaşan tehditlere alınacak önlemler ortada bırakılıyor herkesin topu birbirine atması ile. Tehditleri algılayacak ve önlem alacak donanımı ve gücü olmayan birim ve şahıslara çok yük bindirilirken, hakikaten çözüm üretme gücüne sahip olan şahıs ve birimler devre dışı bırakılabiliyor.
İş İşten Geçmeden kitabını incelemek ve satın almak için: