Skip to content Skip to footer

İklim Kanunu Tasarısı: Güçlü Yönleri, Eksiklikleri ve Öneriler

Yazarın Tüm Yayınlarına Buradan Ulaşın !

İklim değişikliği, yüzyılımızın, biz kabul etsek te etmesek te en büyük çevresel, sosyal ve ekonomik sorunlarından biridir. Türkiye, coğrafi konumu, ekonomisi nedeniyle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı oldukça hassastır. İklim değişikliğinin sonuçlarından olan,  kuraklık, afet, gıda güvenliği, olağanüstü hava olayları gibi etkilerin giderek artarak varoluşsal tehdit oluşturması iklim değişikliği ile mücadeleyi ve uyumu tüm dünyada ve dolayısıyla ülkemizde de zorunlu hale getirmiştir.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı olarak kurulan, İklim Değişikliği Başkanlığı, bu doğrultuda Kanun teklifi hazırlanmış “İklim Kanunu Teklifi”, 20 Şubat 2025 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunulmuş ve 26 Şubat 2025 tarihinde TBMM’nin çevre komisyonundan geçmiştir. TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmekteyken 15 Nisan 2025 tarihinde komisyona geri çekildi. Bu karar, muhalefet partileri, çevre örgütleri ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının tasarıya yönelik sert eleştirileri üzerine, AK Parti Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta, tasarının ileri bir tarihe ertelendiğini ve bu süreçte yeni bir komisyon kurulacağını belirtmiştir. Bu karar, tasarının daha geniş katılımla ve toplumsal talepler doğrultusunda yeniden ele alınmasını amaçlamaktadır.

Kanun teklifini incelediğimizde, EPDK’ya Karbon Fiyatlandırma Mekanizmalarının Düzenlenmesi: EPDK, enerji sektöründe uygulanacak karbon fiyatlandırma mekanizmalarının tasarlanması, uygulanması ve denetlenmesi, yenilenebilir enerji teşvikleri, enerji verimliliği standartları ve düşük karbonlu teknolojilere geçiş görevleri verilmiştir.

EPİAŞ’a; Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) İşletmeciliği, Karbon Piyasası Veri Platformu (Karbon emisyonları ve karbon piyasası faaliyetlerine ilişkin verilerin toplanması, analiz edilmesi ve raporlanması) işletilmesi, yeşil sertifika sistemleri (yenilenebilir enerji sertifikaları ve yeşil hidrojen sertifikaları gibi iklim dostu enerji çözümleri için sertifika sistemleri) geliştirilmesi ve yönetilmesi, görev ve yetkileri verilmiştir.

EPDK, enerji piyasalarını düzenleyen bir kamu otoritesidir ve aynı zamanda enerji sektöründeki şirketleri denetlemekle yükümlüdür. Ancak, karbon piyasasını da düzenlemesi, kendi denetlediği şirketlerin karbon ticaretine doğrudan etki edebileceği anlamına gelir.

EPİAŞ, enerji piyasalarının işletiminden sorumludur. Karbon piyasasını da işletmesi, enerji üreticilerinin karbon maliyetlerini nasıl yönlendirdiği konusunda bilgi avantajı yaratabilir. Ayrıca EPİAŞ’ın ortaklık yapısı incelendiğinde, yabancı ortaklarda görülmektedir.

Başlangıçta, piyasa büyüklüğü başlangıçta 1-3 milyar USD civarında olması beklenen, 2030’lara gelindiğinde 5-10 milyar USD seviyelerine ulaşması beklenen bir oluşumun yabancı ortaklı bir yapı tarafından yönetilmesi uygun olmayacaktır.

Avrupa’da bu tür çıkar çatışmalarını önlemek için, karbon piyasaları bağımsız düzenleyici otoriteler tarafından yönetilir. Örneğin, AB Emisyon Ticaret Sistemi (EU ETS), Avrupa Komisyonu ve bağımsız denetim organları tarafından yürütülmektedir.

Eğer EPDK ve EPİAŞ mevcut yapılarıyla karbon piyasasını yönetirse, enerji piyasalarındaki güçlü oyuncuların lehine dengesiz bir piyasa oluşabilir. Bunun önüne geçmek için karbon piyasasının bağımsız bir otorite tarafından yürütülmesi daha güvenilir bir çözüm olacaktır.

Bir diğer eleştirilen konu; İklim Kanunu Teklifi,

Türkiye’nin adil geçiş kavramını tanımlamakla birlikte, uygulamaya yönelik somut mekanizmalar ve finansal destekler konusunda yetersizdir. Özellikle, sosyal boyutun güçlendirilmesi, finansman mekanizmalarının netleştirilmesi ve paydaş katılımının artırılması, adil geçişin başarısı için kritik öneme sahiptir.

Yine kanunda; Kanun tasarısının 12. Maddesi “Gelirler ve döner sermaye” başlığı altında gelirlerin nasıl kaydedileceği belirtilmiş olmasına rağmen yüzdelik inceleme yapıldığında gelirlerin bir kısmının ne olacağına ilişkin bilgi yer almamaktadır.

Yine aynı şekilde Yönetmeliğin 13. Maddesi “Yeşil dönüşüm ve iklim değişikliği ile mücadele desteklerinin kullanımı” başlığı altında gelirlerin dağılımında adil geçiş kapsamındaki destekler net anlaşılamamaktadır.

İklim Haber ve KONDA Araştırma’nın “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı” isimli çalışmasının sonuçlarına göre, toplumun yaklaşık %70’i İklim Kanunu’ndan haberdar değil. Bu, kanunun halk nezdinde yeterince tanınmadığını göstermektedir.

Bu durum, iklim değişikliğiyle mücadele gibi önemli bir konuda toplumun katılımının sınırlı kalmasına neden olabilir. Demokratik katılım, bilinç eksikliği, sosyal adalet ve uygulama zorlukları gibi ciddi sorunlar yaratabilir. Unutulmamalıdır ki ülkemizdeki en önemli sorunlardan bir tanesi mevzuatların başarıyla uygulanma yüzdelerinin düşük olmasıdır. Bu sorunların çözümü için kapsamlı bilinçlendirme kampanyaları, katılımcı süreçler ve şeffaf uygulama mekanizmaları hayata geçirilmelidir.

Türkiye’nin iklim kanunu tasarısı, küresel iklim mevzuatı trendlerini yakalama çabası içinde olsa da, uygulama süreci ve hedef belirleme açısından diğer ülkelerin yasalarına kıyasla bazı farklılıklar göstermektedir. Ekonomik ve sosyo-politik dinamiklerin etkisiyle, daha esnek ve piyasa odaklı bir yaklaşım benimsenirken; zaman içinde, somut emisyon azaltım hedefleri ve daha katı denetim mekanizmaları ile uyum sağlanması beklenmektedir. Ebetteki kanun da her konunun detaylandırılması beklenmez, daha sonra çıkacak ikincil mevzuatlarla konuların yönetimi daha çok netlik kazanacaktır.

Ancak, bunlar arasında adil geçiş, tarım politikaları, net hedefler, yardım, teşvik ve kredilerin kapsamlarının netlikle belirlenmesi, doğal yaşamı koruma ile çalışmalar, denetimin nasıl yapılacağı ve şeffaflık kanunda netlikle belirtilmelidir.

Sadece çevresel nedenlerle değil, ekonomik ve sosyal nedenlerle de olması gereken bu Kanun toplumun ilgili tüm paydaşlarının katılımıyla ortak hazırlanması ve yasalaşması gerekmektedir.