Skip to content Skip to footer

Türkiye İklim Kanunu: Umut mu, Soru İşareti mi?

Yazarın Tüm Yayınlarına Buradan Ulaşın !

Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerini her geçen gün daha yoğun hissettiğimiz, orman yangınlarının son derece arttığı bir dönemde İklim Kanunu’nu kabul etti. Bu gelişme, ülkemizin iklim politikalarına yasal bir zemin kazandırması açısından uzun zamandır beklenen bir adımdı yani işin içinde olan biz teknik insanların beklediği bir adımdı.

Kanun; sera gazı emisyonlarının azaltılması, iklim değişikliğine uyum ve karbon piyasaları gibi kritik konuları düzenliyor.

Ancak her önemli düzenlemede olduğu gibi, İklim Kanunu da kamuoyunda farklı tepkilere yol açtı. Kimileri bunu “tarihi bir dönüm noktası” olarak görürken, bazı çevreler ise düzenlemeyi yetersiz ve ticaret odaklı olmakla eleştiriyor. Sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ve akademisyenler, kanunun hazırlık sürecinde görüşlerinin alınmadığını vurguluyor. İklim değişikliği gibi çok paydaşlı bir meselede katılımcılık, şeffaflık ve etkin uygulama için kritik önemde. Bilimsel veriler, küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak için emisyonların acilen azaltılmasını gerektiriyor. Ancak kanun, net bir azaltım takvimi ya da bağlayıcı ara hedefler ortaya koymuyor. Türkiyenin 2053 net sıfır hedefine uyum söylemi ile sınırlı kalıyor azaltım detayları.  Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların aşamalı olarak terk edilmesi iklim eylemi için hayati önemde. Kanunda bu yönde somut bir yol haritası bulunmuyor.

İklim Kanunu, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda önemli bir başlangıç noktası. Ancak küresel tecrübeler, kanunların yalnızca kağıt üzerinde değil; uygulamada hayat bulduğunda anlam kazandığını gösteriyor. Avrupa da 2005 den beri ETS uygulanıyor olmasına rağmen fazla ücretsiz tahsisler ve düşük fiyatlar nedeniyle caydırılıcığı nispeten zayıf kaldı.

Türkiye’nin böyle bir kanuna şüphesiz ihtiyacı vardı. Ancak unutmayalım ki: “Yasalar kağıt üzerinde değil, uygulamada hayat bulur.”

İklim Kanunu bize büyük bir sorumluluk yüklüyor. Şimdi sorumuz şu:
Bu sorumluluğu gerçekten yerine getirebilecek miyiz?