Skip to content Skip to footer

Ambalaj Atıklarının Yönetimi – Bütünsel Atık Yönetimi

Bir önceki yazımızla Bütünsel Atık Yönetimi başlığı altında atık türlerini ayrı ayrı ele almaya çalışacağımızı belirtmiştik. Bu yazımızda ele alacağımız Ambalaj atıkları ve yönetimi hem küresel hem de ulusal ölçekte en önemli düzenlemelere sahip ve çevre etkisinin en yoğun olduğu atık türlerinden birini oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (Global Waste Management Outlook 2024) raporuna göre, dünya genelinde yıllık katı atık miktarının 2050 yılına kadar %60 oranında artarak 4 milyar ton seviyesini yaklaşacağı öngörülüyor. Bu atıkların önemli bir kısmını plastik, cam, metal ve kâğıt esaslı ambalajlar oluşturuyor. Tüketim alışkanlıklarının dönüşmesi, e- ticaretin yaygınlaşması ve tek kullanımlık ambalajların artması, ambalaj atıklarını kritik bir gündem maddesi haline getiriyor.

Avrupa Birliği ülkelerinin bir bölümü ve çeşitli gelişmiş ülkeler bu sorunla uzun yıllardır bütüncül politikalar geliştirerek mücadele ediyor. Eurostat verilerine göre, AB’de 2022 yılında ambalaj atıklarının geri dönüşüm oranı %65,4 seviyesine ulaştı. Buna karşılık Türkiye’de 2024 yılı geri kazanım oranı yaklaşık %36 civarına çıktığı ve geçmiş yıllara oranla yükseldiğini ÇŞİDB verileriyle görebiliyoruz. Bunun yanı sıra OECD raporları, Türkiye’nin ambalaj geri dönüşümünde özellikle cam, plastik ve kompozit malzemelerde AB ortalamasının gerisinde olduğunu belirtmekte. Türkiye’de toplam belediye atıklarının özelikle kent yaşamında yaklaşık %20’sini ambalaj atıkları oluşturuyor. Ancak kaynağında ayrı toplama ve geri kazanım süreçlerinde hâlen ciddi yapısal sorunlar yaşanıyor.

Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyum süreci, ambalaj atıkları yönetiminde sıfır atık yaklaşımına ek olarak yeni bir dönemi zorunlu kılıyor. Hem iklim kriziyle mücadele hem de döngüsel ekonomiye geçiş hedefleri doğrultusunda ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması, yeniden kullanımı ve geri dönüştürülmesi kritik önem taşıyor. Bu noktada AB’nin yürürlüğe koyduğu yeni Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü (Packaging and Packaging Waste Regulation – PPWR), sadece Avrupa için değil, Türkiye gibi AB ile yoğun ticari ilişkileri olan ülkeler için de bağlayıcı sonuçlar doğuracak.

AB’nin Yeni Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü (PPWR)

Aralık 2022’de Avrupa Komisyonu tarafından sunulan ve Şubat 2025 itibari ile yürürlüğe giren Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü (PPWR), AB’nin döngüsel ekonomi stratejisinin en güçlü araçlarından biri olarak görülüyor. Tüzüğün temel hedefi, ambalaj atıklarını azaltmak, yeniden kullanımı teşvik etmek, geri dönüşüm oranlarını artırmak ve tek kullanımlık plastikleri kısıtlamak. Tüzüğün öne çıkan hedeflerine baktığımız zaman;

  • 2030 yılında oluşan tüm ambalaj atıklarının ağırlıkça en az %70’inin geri dönüşümünün sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması,
  • 2040 yılına kadar kişi başına düşen ambalaj atık miktarının %15 oranında azaltılması ve yeniden kullanım hedeflerinde ise 2040 yılında en az %25’ini yeniden kullanılabilir bir sistem içinde kullanılması için önlemler alınması,
  • Yeniden Kullanım ve Doldurma Hedefleri: 2030’dan itibaren içecek ambalajlarının en az

%10 oranında yeniden kullanım sistemleriyle piyasaya sürülmesi,

  • Plastik Ambalajların Sınırlandırılması: Gıda, içecek ve kişisel bakım sektörlerinde tek kullanımlık plastiklerin büyük oranda sınırlandırılması ve alternatiflerin yaygınlaştırılması,
  • Geri Dönüşüm İçeriği Zorunluluğu: 2030’dan itibaren plastik şişelerde kullanılan malzemenin belirli oranlarda geri dönüştürülmüş içerikten üretilmesi (PET şişelerde %30 geri dönüştürülmüş ürün),
  • Etiketleme ve Tüketici Bilgilendirme: Ambalajların geri dönüşüm potansiyelini net şekilde gösteren etiketleme standartlarının zorunlu hale getirilmesi,
  • Geri dönüştürülebilirlik performans dereceleri: yani ambalajların geri dönüşüme yönelik tasarım kriterlerine dayalı olarak 3 ayrı sınıf ile yıllara göre artan oranlar belirtilmiş. Performans derecesi %70 altını 3 sınıfın dışında geri dönüştürülemez olarak belirtmekte.

Bu düzenlemeler, AB içindeki üreticiler kadar AB’ye ihracat yapan Türkiye gibi ülkeler için de kritik önem taşıyor. Zira, AB pazarına girmek isteyen üreticiler, bu yeni çevresel standartlara uyum sağlamak zorunda kalacak. Bu da Türkiye’de özellikle içecek ve gıda sektörlerinde depozito iade sistemlerinin hızla yaygınlaştırılmasını, ambalaj tasarımlarının geri dönüştürülebilir malzemelerle uyumlu hale getirilmesini ve üretim zincirinde daha yüksek geri dönüştürülmüş ham madde kullanımını zorunlu kılacak. Türkiye açısından bakıldığında, PPWR’ye uyum sağlanması; ihracatın devamlılığı, AB ile ticari rekabet gücünün korunması ve iç pazarda çevresel sürdürülebilirliğin artırılması için stratejik bir gereklilik olarak öne çıkıyor.

Türkiye’de Ambalaj Atıkları Mevzuatının Gelişimi

Türkiye’de ambalaj atıklarıyla ilgili düzenlemeler 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ile başlamıştır. 2004 yılında yürürlüğe giren Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (AAKY), bu alandaki ilk kapsamlı düzenleme olmuş ve üreticiler, belediyeler ile yetkilendirilmiş kuruluşlara sorumluluklar yüklemiştir.

2007, 2011 ve 2017’de yönetmelik değişiklikleri yapılmış, özellikle üreticilerin piyasaya sürdükleri ambalajları toplama yükümlülük oranları ve belgelendirme/raporlama zorunluluğu ile ilgili değişiklikler getirilmiştir. Ayrıca belediyelerin toplama-ayırma faaliyetlerinde özel sektörle iş birliği süreçleri belirlenmiştir.

2021’de yönetmelik son hali ile güncellenmiş, 2018 yılındaki Çevre Kanunu’nda yapılan düzenleme ve 2019’da ise Sıfır Atık Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Böylece kaynağında ayrı toplama çalışmaları, finansman modelinde yasal zorunluluk ve uygulama değişiklikleri özelikle üretici ve atığın oluştuğu nokta özelinde hayata geçmiştir. Türkiye’nin AB müktesebatına uyum süreci, tüm bu yıllar içerisinde, bu düzenlemelerin temelini oluşturmuş ve gelecekte PPWR ile uyumlu yeni düzenlemeler beklenmektedir.

Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS – EPR) ve Depozito Yönetim Sistemi

Ambalaj atıklarının yönetiminde en etkili araçlardan biri, Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu – GÜS (Extended Producer Responsibility – EPR) yaklaşımıdır. GÜS, piyasaya ambalajlı ürün süren üretici ve ithalatçıların, ürünlerin kullanım ömrü tamamlandığında ortaya çıkan atıkların toplanması, geri kazanılması, bertaraf edilmesinden sorumlu tutulmasını öngörür. Böylece atık yönetimi yalnızca tüketicinin değil, üreticinin de finansal ve operasyonel sorumluluğu haline gelir. Bu sorumluluklar PPWR gibi yeni düzenlemelerle genişleyerek, ürün tasarımını etkileyen süreçleri içeriyor.

GÜS sistemleri, çeşitli AB ülkelerinde uzun süredir uygulanıyor ve ambalaj geri dönüşüm oranlarının artışında belirleyici bir rol oynuyor. Örneğin Almanya’daki ve çeşitli ülkelerdeki ambalaj geri dönüşümü için finansman sembolü olarak kullanılan Yeşil Nokta ve sistemi yıllar itibarıyla ambalaj atıklarının %70’inden fazlasını geri dönüştürülebilir hale getirebilmiştir. Diğer bir gelişmeyle, Fransa’da, 10 Şubat 2020 tarihinde yürürlüğe giren Döngüsel Ekonomi için Atıkla Mücadele Yasası (AGEC-2020-105 sayılı Kanun) ile GÜS’e bağlı sektörlerin organizasyon sistemini derinlemesine değiştiriyor ve önemli katkı paylarıyla döngüsel ekonomi politikaları ile geri dönüşüm altyapısını fonluyor.

Türkiye’de ise Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğine ek olarak Geri Kazanım Katılım Payına İlişkin Yönetmelik çerçevesinde GÜS uygulamaları için hukuki ek bir zemin oluşturmuş durumda. Piyasaya süren işletmeler, ilgili yönetmelikler ile ürünlerin piyasaya arzında ürün cinsine bağlı olarak belirlenen ücret, GEKAP olarak tanımlanmış. Ancak pratikte, toplama ve ayırma süreçlerinin finansmanı çoğunlukla piyasa koşullarında ve yerel yönetim çalışmaları içerisinde karşılandığı için sistemde çeşitli verimsizlikler ve finansman yetersizlikleri özelikle kaynakta ayrı toplama çalışmalarında yaşanmakta. Bu yetersizliklerin nedenini saha uygulamasındaki fonlama ve finansman belirsizliği olarak belirtebiliriz.

Bu noktada Türkiye için en kritik dönüm noktalarından biri, Depozito İade Sistemi (DİS) ya da Depozito Yönetim Sisteminin (DYS) devreye alınması olacak. Tek yönlü DYS, tüketicinin satın aldığı içecek ambalajları için belirli bir depozito bedelini ödemesini, boş ambalajı iade ettiğinde ise bu bedeli geri almasını öngörür. Sistem, yüksek iade oranları sayesinde hem kaynağında ayrı toplamanın etkinliğini artırır hem de geri dönüştürülebilir malzemelerin kalitesini yükseltir.

Türkiye’de depozito sistemi için hazırlıklar 2019 yılında başlamış olup, Türkiye Çevre Ajansı (TÜÇA) koordinasyonunda ülke genelinde uygulamaya alınması planlanmaktadır. İlk aşamada plastik, cam ve metal içecek ambalajlarını kapsayacak sistem 2025 yılında pilot çalışmalarla hayata geçmiş ve 2026 itibarıyla fiilen hayata geçirilmesi öngörülmekte. Sistem tam anlamıyla işlediğinde, yılda yaklaşık 20 milyar adetin üzerinde içecek ambalajının geri dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Bu sayede Türkiye’nin geri dönüşüm oranlarında kayda değer bir artış sağlanacak, aynı zamanda ham madde ithalatına bağımlılık azalacaktır.

DYS, yalnızca çevresel fayda yaratmakla kalmayıp aynı zamanda ekonomik kazanımlar da sağlayacaktır. Etkin bir depozito yönetim sistemi uygulamasıyla ülke ekonomisine yıllık yaklaşık 500 milyon avro katkı sağlaması mümkün. Bunun yanı sıra, yeni toplama noktaları, lojistik ağlar ve geri dönüşüm tesisleri aracılığıyla önemli bir istihdam olanağı yaratması beklenmektedir.

GÜS ve DYS, Türkiye’nin hem AB’nin PPWR hedeflerine uyum sağlaması hem de döngüsel ekonomi vizyonunu hayata geçirmesi açısından kilit rol oynamaktadır. Bu sistemlerin başarısı, tüketicilerin katılım düzeyine, üretici sorumluluğunun genişletilmesi, ilgili kuruluşlarının etkinliğine ve mevzuatın güçlü uygulanmasına bağlıdır. Bütünsel atık yönetimi yazımızda belirttiğimiz üzere doğru finansman modeli en kritik süreç olarak görülmekte.

Yazarın Tüm Yayınlarına Buradan Ulaşın !