Yazar Mehmet Tevfik Nane, geçmişten günümüze uzanan deneyimlerini ve yaşam yolculuğunu kaleme aldığı kitabını okurlarla buluşturdu. İş dünyası, hayat ve umut üzerine derinlemesine düşünceler içeren eserinde, kariyerindeki dönüm noktalarını, liderliğe dair ilham verici bakış açısını ve kişisel gelişim yolculuğunu paylaştı. Mehmet Tevfik Nane, aynı zamanda iş dünyasına dair geleceğe ışık tutan mesajlar da verdi.
Mehmet Bey, kitabınızda neler bulacak okurlar?
Anlatacaklarıma, içinde bu günüme dair birçok şifre saklı olduğu için ailemin hikayesi ile başlıyor; ardından Mersin’deki dükkânımızda vitrin dizerek, mal gelmesini bekleyerek geçen çocukluğuma, eğitim yıllarımda yediğim ilk başarısız tokadına, harçlığımı çıkarmak için şoförlük yaptığım, İngilizce dersi verdiğim üniversite dönemine geçiyorum.
Sonra tabii iş hayatım başlıyor. Neler yok ki o döneme dair anlattıklarım arasında… Yöneticilerden yediğimiz azarları da anlatıyorum, kulağıma küpe olan öğütleri de. Sakıp Sabancılı yıllar da var, ekonomik krizlerden nasıl çıkacağımızı kara kara düşündüğümüz günler de. 36 yıldır aralıksız devam eden bir kariyerden süzülen liderlik öykülerini de bulabilecek bu kitapta okur, sivil toplum kuruluşlarındaki görevlerime neden bu kadar mesai harcadığımı da.
Kitapta aile hayatıma, eşim ve çocuklarımla olan ilişkime ve hobilerime de yer ayırdım. Zira insan hayatını oluşturan yapbozun eksiksiz tamamlanıp ortaya güzel bir resim çıkabilmesi için iş hayatında başarı kadar evdeki huzur ve mutluluk, hobiler ve doğru bir zaman planlaması da gerekir.
Toparlayayım: Hali hazırda iş dünyasının içinde olan deneyimli profesyoneller, 38 yaşında genel müdür olmuş, 50 yaşında konfor alanından çıkıp bambaşka ve zorlu bir sektörde CEO olarak atanmış bir yöneticinin liderlik yolculuğundan ilham alacak belki, belki de sorunlar karşısında ekibimle birlikte geliştirdiğim yaratıcı çözümlerden.
Kariyerinin başında olan yahut eğitim hayatı hala devam eden genç okurlarım ise Türkiye iş dünyasının 80’lerin sonundan itibaren içinden geçtiği dönemlerin bir özetini bulacak “Sana Anlatacaklarım Var”da. İnsanlık hayatının en zor döneminin, kendi yaşadığımız yıllar olduğuna inanma eğilimi gösteririz genellikle. Oysa gençler, zamanında ne kadar çok zorluktan geçtiğimizi, ülkenin de ne sıkıntılar atlattığını kronolojik olarak görecek bu kitapta. Umudun hep var olduğunu görecek.
Kitabınızın aile hikayenizle başladığını söylediniz. Dükkancı bir aileden gelmek, ileride Perakendenin Abisi olarak anılacağınız kariyerinize neler kattı?
Şimdinin tabiriyle hiperaktif ve inanılmaz meraklı bir çocuk olduğum anlatılır. Ne bulursa karıştıran, çok hareketli bir çocuk olduğum için annem çareyi beni babamla dükkânımıza yollamakta bulmuş. Bu nedenle üç yaşından itibaren üniversiteye gidene kadar hayatım dükkânda geçti diyebilirim. İşin o kadar içindeydim ki orta üçüncü sınıfa geldiğimde hem dükkânın hem de kasanın anahtarı bana emanet edilmişti. Vitrin de dizdim, mal da bekledim. Müşterinin beklentisini iyi anlamanın, sonrasında o beklentinin bir adım önünde gitmenin ne kadar önemli olduğunu o yıllarda öğrendim. Perakendede kilit sorunun “Bugün müşterimiz için neyi farklı yapacağız?” olduğunu, dükkânda babamı gözlemlerken anlamıştım.
Bu kadar küçük yaştan itibaren sorumluluk almaya başlayınca hedefe kilitlenmek, sonuç odaklı düşünmek benim için bir iş yapış biçimi haline geldi. Yaratıcılığımı kullanmayı severim. Asla yılmam, azimle, elimden ne geliyorsa yaparım. Rehber edindiğim bu ilkeler sadece perakende değil havacılık kariyerimde de bana yol gösterici oldu.
Kitabınızda, ailenize ait bahçede edindiğiniz ürün bilgisinin de kariyerinize etkisini anlatıyorsunuz.
Mersin’in Çeşmeli ilçesindeydi bahçemiz. Haftanın altı günü dükkândaydık, pazar günleri de bahçemize gider hem çalışır hem de piknik yapardık. O yıllarda edindiğim ürün bilgisi özellikle Carrefoursa’da yöneticilik yaptığım dönemde benim için çok faydalı oldu. Meyve-sebze, özellikle narenciye konusuyla çocukluğumdan beri içli dışlı olduğum için bu ürünlerin satın alımı konusunda pek çok yeni fikir sundum.
Bu konuda lojistik akışı çok önemlidir: Sahada ürünü hangi saatte istiyorsak, tarladan hangi saatte çıkması gerektiğine bakmak gerekir. Ürünü topladıktan sonra göndermek olmamalıdır amaç. Ürünü tarladan topladıktan üç gün sonra mağazada olması durumunda çok fire verilir. Bu nedenle ürünün mağazada olması gereken saate göre tarladan toplanmasını ve çıkışını ayarlamak gerekir.
O dönemde, ekibi ürünleri yerinde görmeleri için Mersin ve Tarsus’a yolladık, Türkiye’de bir ilk diyebileceğim “Tarladan sofraya” sistemini kurduk.
Buradan perakende.org okurlarına tek bir mesaj vermenizi istesek, ne söylemek isterdiniz?
Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken İşletme Kulübü’nde Emlak Bankası yöneticilerini ağırlayacağımız etkinlik için hiç pes etmeden beş ay uğraştım. Bu kararlılığım da bana kariyerimin kapılarını açtı. Ama sanmayın ki hayat hep toz pembeydi: 2001 krizini yaşadık, ülkede bombalar patladı, depremler yaşandı, bir ihtilal girişimi oldu, tüm dünya COVİD-19 salgını ile sarsıldı. Çalıştığım kurumların özelinde krizlerle boğuştuk.
Liderliğim sırasında alkışlandığım da oldu, eleştirildiğim de. Çok zor kararlar aldım, hayatımın en sıkıntılı günlerini yaşadım. Düştüğüm, duvara çarptığım çok oldu.
Peki, ne mi öğrendim? İşletme Kulübü’ndeki öğrenci Mehmet’in yaptığı gibi asla vazgeçmemeyi. Bugün de bana “Kesinlikle hayır” denmediği sürece vazgeçmem. Neden vazgeçeyim? Son nefese kadar ümit vardır. Ümit biterse hayat biter.