Sürekli artan maliyetler. Buna paralel yükselen fiyatlar. Azalan karlılık. Klasikleşen bir girizgâh oldu bu.
Oysa organize perakendeye FMCG kanalı açısından baktığımızda, alan yönetimi uzun yıllardır başarıyla uygulanıyor. Her geçen yıl daha fazla marka ve ürün çeşidi müşteriler e sunulur, onlar tarafından aranır ve satın alınır oldu. Buna paralel daha çok mağaza ve format birbiri ile rakip oldu.
Birçok lokasyonda metrekareler aynı kalırken çeşitler, maliyetler arttı ve bir süredir de fiyatlar arttı.
Bir taraftan sergilenmesi gereken marka ve daha çeşit ile diğer taraftan alanın verimli kullanılması. Geleneksel perakende de yaşanan süreç, kategori ve alan yönetimi uygulamalarıyla bu konulara çözüm buldu ve buluyor da. Raflardaki verimlilik ve mağaza alanındaki verimlilik için yapılan analizler, araştırmalar ve çalışmalar. Peki, ortada bir formül varsa çözüm her yerde aynımı? Hayır. Doğru marka ve ürün karışımını planlamak ve bunun takibini yapmak ve gerekli durumlarda revize etmek. Ürün Karşımı Derinliği (Assortment) buradaki anahtarlardan biridir. Lokasyonlardaki farklılıklara göre davranış geliştirmek ile müşterilerin Sosyo Ekonomik Seviyeleri (SES) dikkate alınmaktadır.
Bu konudaki önemli etkenlerden biride; Alan Yönetimidir.
Satış alanları bu kapsamda planlanır. Bu bağlamda alan tahsisindeki verimlilik ölçütleri iyi belirlenmelidir. Sağlanan alan ve ürünlerin sergilenmesi ile konumlandırılması ayrıca önem taşımaktadır! Belirlenmiş bir kategori için ayrılan raf payının gereğinden fazla olması ne kadar tercih edilmezse de gerekenden az bir pay ayrılması da bir o kadar tercih edilmemektedir. Özellikle kısıtlı satış alanına sahip işletmelerde ikinci şıkkın zor olduğunu biliyorum ama alan ve kategori yönetimleri de bunun için uygulanmakta zaten.
Doğru bir layoutun alışverişçi üzerindeki yadsınamaz etkisinden başlayarak, diğer gerekliliklere ve detaylara inen bir planlamayla yapılan uygulamalardan bahsediyorum.
Önce mağazanın hakkını verip, ondan sonrada getirilerinin ve götürülerinin hesabının sorulmasının daha doğru olduğuna inanıyorum. Bunun içinde; teşhirinden kullanılan ekipmana, stok devir hızından mağazada bulunan ürün çeşidine, kar marjlarından genel giderlerin oranlarına, çalışan başına düşen satış ile metrekareye düşen satış ve müşterilerin beklentilerini karşılamaya dek uzanan bir yelpazede yer almaktadır.
Verimlilik uzun bir süredir mağazayı ‘görünmeyen bir el’ olarak yönetmektedir. Çünkü göstergeleri ve sonuçları elle tutulur olmuştur. Bu bağlamda verimli olmayan mağazaların kapatılması uzun bir süredir uygulanan doğru bir yöntem haline gelmiştir.
Son dönemde yaşanan gelişmeler perakendeciliğin zorluklarının arttığını ve daha da artacağını göstermektedir! Artan maliyetler birçok kararın önüne geçmiş ve geçmektedir de.
Halen hem yatırım hem de sağladığı istihdam açısından önemli sektörlerin içerisinde yer alan perakende sektörünün çözüm bulması gereken yeni sorunlarından biride budur bence. Üstelik bunu müşterilerin mağazadan olan beklentilerinden ödün vermeden yapmak gerekiyor. Çünkü müşterilerin önemli bir bölümü, fiyat artışlarının da etkisi ile alışverişini mağazalar arasında giderek daha fazla bölmekte ve bunun sonucunda da seçtiği mağazalar o gün veya günlerde belli kategorilerde daha fazla iş yapmakta ve diğer kategori ve alanlarda kısmen ve/veya ciddi düşüşler yaşayabilmektedirler.
Bu nedenle fiyat artışlarının önüne geçilememesi sonucunda, tüketicilerin ağırlıklı olarak indirimli ürünlere olan yönelimini daha çok artmaktadır. Bu konuda müşteriler kendi seçim kriterlerini uygulamaktadır. Bunu da bir yasa ile değil, marketlerdeki fiyat artışlarının durması ve bunun sonucunda sadece fiyata dayalı rekabetten çıkılması ile sağlanabileceğine inanmaktayım.